January 23, 2013

duygusallık ayıp bir şey oldu abidin. mutluluğun resmini çekip instagrama koyarlardı. ağlardık, gülerlerdi. duygusal yazılar alay konusu oldu abidin. babalar hep bunun sorumlusu, şımarırsın diye gizli gizli öperlerdi seni uyurken, görmesinler diye. hiç ağlamazlar mıydı onlar abidin, hanelerinde gizlice kapı arkalarına saklanmaz mıydılar? ne zaman utanır olduk duygusal şarkılara karşı iki tek atmaktan, ne zaman koyverdik insan olmayı? ağlamanın adabı ne zaman yazıldı çizildi, biz neden duymadık ilan edildiğini. söyle bana abidin, kim çaldı sigara öksürüğü gibi hüzün dolu kapıları.

eve gidiyordum, belki 6 yaşındaydım. evimin kapısı ceviz ağacının yerlere kadar uzandığı bir arnavut sokaklı ankara kaldırımına açılırdı o zamanlar. okuldan dönmüştüm, kapıda karşılamıştı annem ve babam beni. o zaman çok çalışırlardı, belki mecazen ama mürekkep kokardı elleri sabah 8 akşam 6. saat 4 suları evde olmaları, ellerinde bir çantayla beni karşılamaları o yaşımda dünyadan korkmayan benim için bile tuhaftı. "bu akşam çiğdem'lerde kalıyorsunuz". o zamanlar yeni fenerli olmuştum, memoli izlerdim okul çıkışları. henüz prenseslik yıllarım bitmemişti, benim yurdum annemle babamın bavulun yanıydı daha, bezimi bile terk etmemişken başlamıştım gezmeye onlarla. çok seyahat ederleri, çok gülerlerdi. o gün gülmüyorlardı, istanbul'a gidiyoruz diyorlardı ve bavulları yoktu. "ben de istanbul'a gitmek istiyorum" demiştim ya da dememiştim, o kısımlar biraz bulanık. zaten istanbul'u hiç sevmem, hiç kimse gitmediğinden, ya da annemlerin bir parçası "istanbul"dan hiç dönmediğinden belki.

annem hiç gülmüyordu, ben yukarı koşmuyordum. sonra babam elimden tuttu, ya da tutmadı, dedim ya bulanıktı abidin. 5 kat merdiveni ışık hızıyla tırmandık, içeri sürükledi babam beni. o gün benimle bugün hala devam eden "katran gibi" konuşmalarının ilkini orada yaptı. artık gülmüyordum. gökyüzü gibi miydi çocukluk edip, hiçbir yere gitmiyor çünkü.

sahi duygusallık ne zaman ayıp bir şey oldu abidin?


January 17, 2013

doğduğumuz günden itibaren hiç tanımadığımız birini özlemeye koşullanıyoruz. onunla geçirmediğimiz onlarca doğumgününün, çektirmediğimiz yüzlerce fotoğrafın, yapmadığımız binlerce konuşmanın arkasından süt dökmüş kediye dönüyoruz. bu işte bir terslik aramasak mı?

January 13, 2013

ruya #1

seni ilk gordugum gun zihnimi bu kadar isgal edecegini asla dusunmezdim. guzel bir beren vardi, guzel bir gulumsemen. gordugun ilk an tatli diyecegin bir surat vardi karsimda, afyonu patlamamis. benim de afyonum patlamamisti o sira, sabah sekiz bucuktan kim gercekten uyanabilirdi zaten. bir sigara, en az iki cay lazimdi belki sendeki simseklerin beni carpmasina. ama beni carpman neredeyse iki yil surmustu, ankara -20leri gormustu ve belki biz en az yuzlerce defa karsilasacakken yollar bizi yutmustu. seni bu kadar ozel kilan ne bilmiyorum, belki o tasasiz gorunusun kamufle etmeye calistigi, derin huzune batmis gozlerin. bilemiyorum. sadece sunu biliyorum, acele et yetismemiz gereken onlarca karsilasma, yuzlerce ruya var.
arnavut kaldirimlarin cikardigi o kuytu sokakta bekliyorum
ve acele et...
yeni bir ruya yazmak icin sabirsizlaniyorum.