December 29, 2013

elindeki her şeyi bırakıp koşacağın bir insan var mı? en son ne zaman durup, zamana meydan okuyup çimenlerde soluklandın? nefes alıyorsun. peki bu yaşadığını kanıtlamaya yeter mi? hayatınla ne yapıyorsun? sana sunulan zamanı hakkıyla yaşıyor musun? güzel bir şiir okuyalı ne kadar zaman geçti? peki güzel bir şarkı mırıldanalı? her şeyi bir kenara bırak. önündeki kitapları kapat. sınavları unut. kafanı kaldır ve pencereden bak. ağaçları seyret. bir fincan çay iç. sokağa çık. nereye gittiğini bilmeden yürü biraz. bir kediye rastla. kendin için bir şeyler yap. nefes alıyorsun. peki yaşıyor musun? sokağa çık. çünkü hayat sokaklarda. çık ve hakkın olanı al. çünkü en güzel elbisemle seni sokaklarda bekliyorum. seni bekleyeni al. yaşa.

December 26, 2013

bilmemenin dayanılmaz hafifliği diyordu. öyle miydi gerçekten. artık emin olamıyordu. tuhaf diyorlardı onun için. olsundu. tuhaflığını seviyordu. bir gün bir kadın ya da adam, tuhaflığına rağmen ve tam da tuhaflığı için sevecekti onu. saatlerce yürümüştü. karanlık çökmeye başlamıştı toprak yola. tam bu an kitaplıktı. sabahattin ali'nin kaleminden çıkma bir sahne sergiliyordu. bu ona tuhaf bir zevk veriyordu. türk edebiyatını düşündü. bu coğrafyanın yarattığı yalnız adam ve kadınları. okuduğu tüm romanları düşündü. tanpınar'ları, yaşar kemal'leri düşündü. acı dolu adamlardı bunlar. soysal'ları düşündü, füruzan'ları. acıyla yoğrulmuştu hepsi. bilge adamlar ve kadınlar. bilgelik diye düşündü, bilmemenin dayanılmaz hafifliğinden geliyor olmalıydı. belki de bu yüzden tuhaf diyorlardı ona. desinlerdi. bildiklerini sanmanın dayanılmaz ağırlığından böyle konuşuyorlardı.

December 23, 2013

anais,

seni özlemiyorum hayır. seninleyken olduğum insanı özlüyorum ben. ayrılık hep iki kişiyle ilgiliymiş gibi gelir insana. alakası yok. bu benimle alakalı. ayrıldıktan sonra sana ne olduğu umrumda bile değil aslında. umrumda olan bana ne olduğu. yılgınlaştım. misk kokan bir kadın her zaman tehlikelidir. bunu bana sen öğrettin. mağlubiyet hiçbir zaman işime gelmedi. bu yüzden hep ben terk ettim seni. ne var ki ilk sen mağlup ettin beni. ayrılmak istiyorum dediğimde gülümsedin. dudaklarını ısırdın. tam o an kendi kaleme gol atan bir kaleci mahcubiyetindeydim. her şey değişir. 4.4 milyar yıl öncesinde dünya yörüngesinde 2 ay vardı. şimdi kimseler bunu bilmiyor. kimse plüto'dan bahsetmiyor. sen beni anmıyorsun. ben yüzünü parça parça unutuyorum. değişimden geriye kalan kırıntıları özlüyoruz. seni özlemiyorum hayır. belki kırıntılarını, biraz da kendimi.

elif'den kalan kırıntılar

December 20, 2013

dedi.

düpedüz dedi, hudutsuz. çimlere uzanmak gibi dedi. üşümek gibi. karıncalanmak gibi. kedilerden bahsetti. bir sigara sardı, yarısına kadar içti. anlaşılmak istiyordu. sevilmek. ama daha çok sevebilmek. korkmadan sarılmak gibi dedi. uyur uyanık konuşmak gibi. uyurken son gördüğü, uyanınca ilk gördüğü gibi saçma değil dedi, sarılmak işte. dingin dedi. yorgun dedi. uyumak istiyordu. kedi gibi kıvrılmak. soğuktu. esnemek gibi dedi. anlaşılmamaktan korkuyordu. çay içmiştik dedi. çay içtiğin insanla nasıl kötü olabilirsin ki. oluyor işte dedi. hür hissetmek dedi. hür değildi. üşüyordu. hudutlara takılıyordu. düpedüz gidemiyordu. sigaranın kalan yarısını içti. çay içelim mi diyecekti.

diyemedi.