December 10, 2012

ankara, ankara guzel ankara...

ankaranin guzel yani istanbula donusu olmasiydi diyen adamlar ya da kadinlar bu sokaklarin kahramani olmadi. aslina bakarsan bu sokagin kahramanlari da asla ovguye layik olmadi. bu sehrin esas kahramanlari, pelerinlerini sehrin enkaz dolu sokaklarina biraksa da yine de terk etmediler burayi. cesetlerine ragmen, belki de zeki demirkubuzun dedigi ecinlerine ragmen ve ecinleri icin ankara dunyanin capasiydi dediler. ya da en azindan benim hikayem ekim ayazinda boyle basladi. asfalti riya kokardi bu sokaklarin, evet belki yokuslari yorardi adami ama bir kere ankarayi sevdin mi geri donusu olmazdi. ucaklar duserdi sokaklara, ucaklar kalkmak bilmezdi esenbogadan. ankara, bir kere icine isledi mi, ne kadar uzaklasirsan uzaklas terk etmezdi adami. 

zaten kim gercekten terk edebildi anakarayi?

October 19, 2012

17.10.12

bu çarşamba hayatımın en korkutucu günüydü. en güzel gündü. en savunmasız günümdü. bu benim hatırlayacak kadar büyük yaşımda attığım ilk adımlardı. oraya çıktığımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. ellerim titriyordu, koskoca teknik ekip ve hatta babam oradaydı ama yalnızdım. üniversiteye girdiğimden beri kuşkularım vardı, istediğim gazeteci olmak mı sorguluyordum. insanlar sorduğunda gazeteci olmak istiyorumlar dökülüyordu ağzımdan, düşünmeden. sanki başka bir seçenek yok gibiydi. "nurten hanım, 10dan geriye sayar mısınız? ses kontrolü yapacağız."10... 9... 8... tişörtüme baktığımı hatırlıyorum, amerikan kafasına inceden selam çakan bir tişört seçmiştim. notlarımı son kez gözden geçirdiğimi de hatırlıyorum hayal meyal. birazdan hayatımın ilk ve umarım son olmayan canlı yayına çıkıyorum diye düşündüm sonra, ilk adımlarım bunlar. evet belki 10 dakika, evet belki benim için önemli üç beş kişi izleyecek, izlenme oranları da çok yüksek değil ama bu 10 dakika benim diye düşündüm sonra. panik geçmiyordu, ellerim hakikaten titriyordu. yayına son 3... bir şekilde 10 dakika geçti, telefon bağlantısı yapıldı, apar topar stüdyodan çıktım. o an emindim, ben hayatim boyunca bu işi yapmazsam, asla mutlu olamayacağım. bu çarşamba hayatımın en önemli günüydü. en mutlu...

September 3, 2012

beni kategorize et

aynı havayı soluyoruz, aynı kelimelere ağlıyor gülüyoruz belki. hatta olur ya, aynı isimlerle çağrılıyoruz. bu senin beni etiketlemen için yeterli, "who am i to disagree" diyor kadın mırıldanır gibi. senin değerlerin var, belki ben görüş kabul etmem ya yine de görüşlerin var. ilkelerin, ülkülerin gereği bir iyin bir kötün var. sokaklar senin zaferlerine çıkıyor, senin bayramların kutlanıyor. bense kız tarafı mı erkek tarafı mı bir türlü çıkarılamayan konuğum senin dünyanda. insanım diyorum, orada bulunmak, belki bir iki sohbet eşliğinde bir bardak içmek benim de hakkım. garip kaçıyorum, pembe altı kırmızı oluyorum birden. ya geline yaklaşmalıyım, ya beni damat tanımalı bu hayatta, davetli olmam yetmiyor. ne seninle, ne sana karşıyım ya; çekinme, beni kategorize et ayşe, benimle oyna ali. sıkıştır, tıkıştır, oyna benimle.

rezil miyim, vezir miyim belli değil.
ne o, korkuyor musun yoksa?

September 2, 2012

nehirleri yataklarında ayırıp da örterdim

bir odada bir kadın ağlıyor. yaklaşıyorsun, neden ağladığını soruyorsun. onun için değil, kendin için soruyorsun. onun için orada olsan nedenler umrunda olmaz, belki sarılır belki sırtını sıvazlarsın. acı senin değil, göz yaşları bir yabancının gözlerinden akıyor. o an belki de iyi ki benim başıma gelmediler beyninde depar atıyor. trajedi böyle bir hadise, besleniyorsun. trajediyi yakından izlemek belki yemek içmek kadar gerekli bir hadise, ondan bir kaza gördün mü aracını kenara çekip izliyorsun oradaki kuru kalabalık gibi. benim başıma gelmedi hissinin gerekliliği seni trajediyer yapıyor.

tam burada senaryo değişiyor.

bir odadasın, ağlıyorsun. yanında bir kadın, gamzesinin varlığı onun mutlu biri olduğunun işareti. sen orada ağlarken gülmüyor ama gözleri onu ele veriyor. o an senin beyninde, neden ben tanrım neden? açık ara önde. ben kötü biri miyim, neden gamzeli ağlamıyor da çanlar benim gözümü terk ediyor diyorsun. çaresizlik ve nefret seni sarıp sarmalayan arkadaşların, o noktada ağlamayı kesiyorsun. gamzeli senin trajedinden beslenmemeli, keder seni odalara sığdırmıyorken bir trajediyer'e yer yok bu odada.

ve kamera başka bir haneye kayıyor.

televizyon açık, bir kadın senaryoda ona biçilen ağlamayı sergiliyor. odada yalnız. sen gülüyorsun, anlamsız bir şekilde ekrana kilitlenmişsin. trajedi istediğin için belki tam o an elinin altında bulunun kumandaya yeltenmiyorsun. bihter ağlıyor, sana gün doğuyor. trajediden geri duramıyorsun, sen ağlamıyorsun ya, içindeki trajediyer tüm gece başucunda seyrettiği rugan ayakkabıları nihayet ayağına geçirmiş gibi şen.

tam bu anda senaryo şehrin en işlek caddesine kayıyor.

bir ambulans geçiyor, sirenleri yüzlerce adam ve kadın kahkahasını yırtıyor. telefona sarılıyorsun. sevdiklerin bir bir açıyor telefonu, naber abi ne olsun dışardayım işte. rahatlıyorsun, sirenler senin için çalmıyor. işte o an aklın sirenlere kayıyor, trajedi kimi avlıyor diye düşünüyorsun, belli belirsiz bir gülümseme yayılıyor beyin kıvrımlarına. hakan günday sözü devralıyor tam bu noktada; "sonuç olarak, mahvedilmiş hayatlar, yetenekler ve kaçırılmış fırsatlarla dolu yıllar hakkında konuşmak zevklidir eğer o hayatlar, yetenekler ve yıllar size ait değilse."

sen modern şehir hayvanısın, sen bir trajediyersin.
nehirleri yataklarında ayırıp da örtersin
ve trajedi en güzel yerinde durur evin
ruhuna tenezzül etmedikce.

August 6, 2012

benim adamlarim hep sigara kokardi. bu benim imzam mi onlarin girizgahi miydi, sanirim bu karar yeni adamlar ve kadinlar duserdi. bir cicek kokusu beni o balkona hapsederdi, kadinlar ve hatta adamlar gecer cicek kokusu bende kalirdi. bir cicek kokusu onlarca sahipsiz geceyi cagristirirdi, sayisizca sarki kulagima calinirdi. bugun o koku hala burnumda, o balkonun her santimetresini koklasamda o cicek kokusu hala o kucucuk balkonun sakli bir kosesinde. ben o balkonda esirim, anilar benim kafamda.

bu yazi yazilirken dinlenen desert rose'u sahiplenen binlerce kadinin dili belki bir yerlerde bir adamin ya da kadinin girtlaginda ama bu sarki hala benim kulaklarimda.

July 29, 2012

hak hukuk gak guk konusuyoruz ama hep bir seyleri unutuyoruz. ozgurluk savasini oyle bir kitleye karsi veriyoruz ki lgbt haklari dedik mi illa escinsel, biseksuel ya da transeksuel olarak algilaniyoruz. kurt sorunu diyoruz, cozum diye bagiriyoruz ve anne tarafindan mi kurtluk, babadan mi yaniti aliyoruz. madimak diye sokaga dokuluyoruz, alevi oluyoruz. hrant icin hrantla yuruyoruz, ermeni misin sana ne oluyorlari isitiyoruz. niye? cunku alt kimliklere o kadar takiliyoruz ki kimliklerin babasini iskaliyoruz, insanligimizi unutuyoruz. insan oldugumuz icin insancil tum haklarin yaninda olmamiz, hangi grubun toplulugun yararina olursa olsun ozgurluk haykirislarimiz abesle istigal oluyor. insan olan insanlik icin mucadele eder, kimin hakli savasi olursa olsun kosar saflara. parcamiz olsun olmasin hakli kavgasini veren alt kimliklerin yanindayiz, esas olan insan kimligimizden oturu saflardayiz. otekine karsi, degirmenlere karsi savasmak da gerekse hak hukuk gak guk demeye doymayacagiz.

July 6, 2012

son 3 saattir dunya milim oynamadi

bu bir affetme yazisi. hayatimdaki irinli dunleri ve kendimi affetme. her, yolu zihnindeki istanbula dusup de kaybolan insan gibi ben de nasil buradan cikacagimi bilmiyorum. yazmam bundan, bir isin ucundan tutmak bir yerlerden baslamak durtusu bendeki... henuz bu kadar yazabildim. belki sonra.

June 10, 2012

hayatimin uyumak uyanmak kitap okumak icmeye cikmak geri uyumak uyanmak bagimliliklari telafi etmek uzere kurulu kuralsiz bir rutini var. paradoksal devinim icinde kayip bir nc benden iceri. donguyu kirmak benim elimde, romantik soylemi atesleyen kitaplar da okurken bu donguye daha da bogulmak beni tam shrodingerin kedisi yapiyor heralde. sorunun ne oldugunu bilip de bisey yapmamak, yapmaya kalkinca da ne yapacagini bilememek de rutinin parcasi, iskeleti, has arkadasi. hayati damarlarimdan fiskiran nefretle karisik tembellik beni bitirecek, korkunc mide agrilari depar atip yarisi onde bitirmezse. artik yazilari da bitiremiyorum, sanirim unutmayi unutmam gerek.

April 21, 2012

it felt empty when the heart went at first but it is alright now

ne hissettiginin degil hissedebildiginin onemli oldugu gunler geldi.
isyan bayragini cekme zamani mi?
aye aye captain

April 17, 2012

bugun cok coktu


                                         ve ben yine cok yoktum.

April 13, 2012

bazen asik oluyorum. sonra
sonra suratim asiliyor, oyle vesikalik resim somurtusu degil ama.
dali cizse beni, oyle duser kenarlari malum caya.
bazen kendimi cok ozluyorum. seni
bitirmek istemedigim bir cumlede birakiyorum.

April 7, 2012

the grass was greener

eskiden daha sefildik, allayip pullama edebiyati bana gore degil kabul. ama, ama diye baslayan cumlelerle devam edecegim hissiyatini coktan verdim gibi geliyor. oyle gunlerde degildik o zamanlar, amasi mamasi yoktu duygularin. insanlarin ici sizlardi baskinlarda yakalanmasin diye kitap yaktiginda, gomdugunde. o zamanlar okumuyorum ama bundan rahatsizlik duymuyorum kafasi daha azdi belki, ya da bizim semte ugramiyordu haytalar. ama sorgulardik, ama teypleri sarardik kalemlerle. simdi kitaplari yakiyoruz dusunmeden. dusunceler olmez diye biliyorduk, olduruyoruz simdi goz kirpmadan. eskiden daha sefildik, daha insan.

 

ama belki hala umut?


March 19, 2012

alternatif bir hikayede olsak

parmaklarini saclarimda gezdirdiginde arp sesi duyduguma yemin edebilirdim.

January 18, 2012

19.01

adaletin sembolu gozleri bagli terazili bir kadindir. gozleri bagli oldugundan midir bilinmez turk yargi makami da turk cumhuriyeti de adalet dagitma mekanizmasini cok yanlis algilamistir. obur tarafa bakmak, adaletin kiyisindan kosesinden gecmeyecek bir eylemdir. fiziksel olarak bir oluyu oldurmek, en azindan tekrar oldurmek mumkun degilse de turk yargisi bir imkansizi basarmis, algidi kararla hrant'i bir kere daha oldurmustur. bana hep daha iyi seyler olacagina inanarak hayatima devam etmem, iyi seyler olmasi icin de mucadele etmem gerektigi ogretildi. caba sarf ederken yola konulacak taslar oldugunu da bana hayati ogretenlerle birlikte ogrendim kucuk yasimdan beri. bana sevgi ogretildi, ulkeye sevgi, devlete sevgi. ama ne bu ulke, ne de kurulusdan suregelen devlet beni sevmedi. buyudukce gordum, bu devlet, bu toprak gozu acik hic kimseyi sevmedi. bu toprak hrant'i sevmedi. ben hrant'i sevdim, abdi'yi sevdim, kurtleri sevdim, sevebildigimce sevdim. bana ogretilenler kulagimda, mansetler gozumde. bana bu kadar nefreti ogretilmedi. ben nurten cevik, 19 yasinda bir 19 ocakta bu toprakta obur tarafa bakmayi ogrenememis bir bireyim. burasi turkiye, gocenlerin huzur bulamadigi, adaletin duyulmadigi bir ulke.

http://www.19ocak.org/